Yolsuzluk Olgusu ve Yolsuzlukla Mücadelenin Önemi

Paradigmaların hızla yıkıldığı, tanımların şaşırtıcı bir süratle gelişip değiştiği bir çağda yaşıyoruz. Yolsuzluk da bu gelişimin dışında kalan bir kavram değildir.

Dünya Bankası, yolsuzluğu “kamu görevinin özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılmasıdır” diye tanımlarken Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı aynı kavramı, “Yolsuzluk, kamu güç, görev ve yetkisinin rüşvet, irtikap, kayırmacılık, sahtekarlık ve zimmet yoluyla özel çıkar elde etmek için kötüye kullanılmasıdır.” diye tanımlamaktadır.

Bu iki tanımın ortak noktası yolsuzluğu kamu görevlisinin işlediği bir suç olarak ele alıyor olmasıdır. Bu durum özel sektörde, yolsuzluğu kamu çalışanlarına ait bir sorun olarak tanımlamaya ve çözümü de gene kamu tarafından beklemeye götüren bir refleks oluşturmuştur; oysa yolsuzluk çok geniş kapsamlı bir toplumsal sorundur.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “kamu gücüyle” sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılması” tanımının günümüz gerçeklerine daha uygun olduğunu görmekteyiz.

Çalışmanın ileriki safhalarında detaylı olarak açıklanacak sebepler açıkça ortaya koymaktadır ki yolsuzluk sektörlerle hatta ülkelerle sınırlı olmayan küresel bir sorundur. 21. yüzyılda, Endonezya ve Brezilya’ daki yağmur ormanlarından kesilen her ağaç İstanbul’da, Paris’te veya Londra’da doğan çocuğun geleceğini doğrudan etkilemektedir ve özel sektörün bu soruna çözüm arayışının dışında kalması mümkün değildir. Yolsuzlukla mücadelenin sadece bir devlet politikası değildir; aynı zamanda, küresel pazarda en etkin iş yapma biçimi olduğunun anlaşıldığı günümüzde, özel sektör şirketleri bu mücadeleye aktif destek vermektedir.

Kaynakları hızla tükenen, dakikada 21 çocuğun önlenebilir sebeplerden öldüğü, 1 milyar insanın açlık sınırında yaşadığı dünyamızda, yolsuzluk ekonomisi 1,2 trilyon dolar (Türkiye’ nin GSMH’ sının neredeyse 1,5 katı) mertebesine ulaşmıştır.

Üstelik yolsuzluk ekonomisinin bir de çarpan etkisi olduğu açıktır. Dünyada 1,2 trilyon  doların  hangi  kaynakların  sömürülmesine  veya  sorumsuz  kullanımına göz yumulmasına harcanmış olabileceğini düşünüldüğünde karşılaşılan manzara daha da akıl almaz hale gelmektedir.

Dünya Bankası verilerine göre, yolsuzluk dünyada iş yapma maliyetlerini ortalama %10 artırırken bu oran gelişen ekonomilerde %17-%20 aralığını bulmaktadır. İyimser bir tahminle Türkiye için bu oranın %15 mertebesinde olduğunu düşünelim. En sade haliyle görev tanımı “şirketinin verimliliğini artırmak ve en etkin kaynak kullanımıyla en yüksek karlılığı elde etmek” olan genel özel sektör yöneticilerinin,

%15lik yolsuzluk enflasyonunu bir verim artışı imkanı olarak görmek yerine yolsuzluğu kendi zihninde “normalleştirmek” suretiyle bu maliyeti daha da artıracak bir yöntemi etkin iş yapma biçimi olarak seçmeleri anlamlı olabilir mi?

Yolsuzlukla mücadele hiçbir altyapı ve teknoloji yatırımı gerektirmeyen, rakiplerle ortak bir çaba içinde yürütülen, ilgili pazarlardaki iş yapma maliyetlerini düşürürken, kurumsal itibarı artıran, etik risklerin yönetilmesini kolaylaştıran, marka değerini geliştiren bir yatırımdır.

Bugün için birçok ekonomist, yolsuzluğun ekonomik büyümeyi teşvik eden değişkenler üzerinde etkili olması nedeniyle ekonomik büyümeyi geciktirdiğini söylemektedir. Ayrıca özellikle siyasal yolsuzluklar nedeniyle verimsiz alanlara yapılan yatırımlar dolayısıyla ekonomik büyüme geciktirilmekte olup çok büyük boyutlara varan kaynak israflarına da neden olunmaktadır.

Her şeyden önce yolsuzluk, gerek yerli gerekse de yabancı yatırımcıların yatırım kararları ve yatırımın verimliliği üzerinde ciddi negatif etkilere sahiptir.

Yolsuzluğun boyutları devlet bütçesini, kaynak dağılımını, adalet ve eğitim hizmetleri üzerinde farklı etkiler yapmaktadır. Yolsuzluğun Kamu Maliyesi üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu etkileri kamu açıklarının büyümesi, kamu harcamalarındaki verimliliğin azalması ve vergi sistemindeki adaletin bozulması şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca yolsuzluklar sonucunda ekonomik faaliyetlerin ve kamu harcamalarının önem sırası da değişmektedir. Bu nedenle ekonomiye devlet müdahalesinin fazla olduğu  ülkelerde  şirketler  üretim  yapmak  suretiyle  gelir  temin  etmek  yerine rant kollama faaliyetlerini takip suretiyle kolay yoldan para kazanma yolunu tercih etmektedirler.

Yolsuzluk kamu gelirlerini azaltırken kamu harcamalarını artırmaktadır. Böylece yolsuzluk, daha büyük mali açıklara yol açarak hükümetin sağlam bir mali politika yürütmesini zorlaştırmaktadır.

Yolsuzluk, piyasaları ve kaynak dağılımını aşağıdaki nedenlerden dolayı bozmakta ve dolayısıyla ekonomik verimlilik ve büyümeyi azaltmaktadır:

Yolsuzluk, piyasa düzensizliklerini ortadan kaldırmak üzere hükümetin gerekli düzenleyici kontroller ve denetimleri yerine getirme yetisini sınırlamaktadır. Ayrıca hükümet, bankalar, gıda sektörü, ulaştırma faaliyetleri, mali piyasalar vb. üzerinde düzenleyici rolünü tatmin edici bir şekilde yerine getirememektedir. Piyasaya hükümet müdahalesi yolsuzluk tarafından güdülenirse, örneğin hükümet kendi özel çıkarları için monopoller oluşturursa, piyasa düzensizlikleri artabilmektedir.

Yolsuzluk, hükümetin ihale mukavelelerinin uygulanması ve mülkiyet haklarının korunması gibi alanlardaki önemli rollerini zedelemektedir.

Yolsuzluklar sonucu bozulan ekonomik yapıdan dolayı işyeri kapanmakta, işsizlik oranları da giderek artmaktadır. Yolsuzluk, insan kaynaklarının yeterince etkin bir şekilde kullanılıp üretime yönlendirilmesine de bir engel teşkil edebilmektedir.

Kalkınma, gelişme, sosyal adaletin korunması, kamu hizmetleri, kamu huzuru, eğitim, istihdam gibi birçok alanda etkileri doğrudan veya dolaylı olarak hissedilen yolsuzlukla mücadele, elbette şirketlerin münferiden başarılı olabilecekleri bir mücadele olmayacaktır.

Şirketler yolsuzlukla mücadele, dünya kaynaklarının etkin kullanımı, mevzuata uyum, adil rekabet ilkelerinin gözetilmesi gibi alanlardaki çalışmalarının etkisini artırmak amacıyla, sivil toplumun, hükümetlerin ve uluslararası kurumların da desteği ile kolektif eylemlar başlatırlar.

Ancak bu kolektif eylemların başarılı olabilmesi için sadece ortak mücadele kararlılığı yetmez; eyleme katılacak tüm tarafların yolsuzlukla mücadeleye  hazırlıklı olmaları şarttır. Bu hazırlık ancak etkin bir etik yönetimi sisteminin varlığı ile mümkün olur.